+90 532 362 8652
Ucuzluğun Bedeli İş Sağlığı ve Güvenliği mi?

Türkiye’de perakende sektörün bel kemiğini oluşturan indirim market zincirleri, son dönemde kamuoyunda yalnızca uygun fiyat politikalarıyla değil, tepki çeken olumsuz çalışma koşullarıyla da gündeme geliyor. Sosyal medyada paylaşılan çalışan deneyimleri, sendikaların hazırladığı raporlar ve basına yansıyan haberler, parlak reyonların ardında kalan ve pek de hoş olmayan gerçeklerin tartışılmasına yol açıyor.
Tek başına ve oldukça riskli koşullarda çalışmak zorunda bırakılan, uzun saatler boyunca molasız mesai yapan, yöneticilerin yıldırıcı ve zorlayıcı baskısına maruz kalan çalışan hikâyeleri, artık münferit şikâyetler olmaktan çıkmış durumda. Bu durum, maliyetleri kısmak adına “az personel, çok iş” mottosunun yaygınlaştığını, çalışanların güvenlik ve saygı gibi temel insani ihtiyaçlarının giderek daha fazla göz ardı edildiğini gösteriyor. Bu olumsuz tablo, yalnızca bir sektörün değil, Türkiye’de iş güvenliği kültürünün genel olarak ne denli geri plana atıldığının somut bir göstergesi olarak okunabilir.
Oysa iş sağlığı ve güvenliği, yasal bir yükümlülük olmanın ötesinde, bir işletmenin sürdürülebilirliğinin temelini oluşturur. Çalışanların kendilerini değersiz ve güvensiz hissettiği bir ortam, kaçınılmaz olarak yüksek personel devir hızına yol açar.
Sürekli yeni personel alımı, adaptasyon süreçleri ve deneyimsizlikten doğan verim kaybı, olası bir kazada oluşabilecek tazminatlar, hukuki cezalar, ekipman ve tesis hasarı kısa vadede İSG önlemlerinden kaçınarak elde edildiği sanılan tasarrufu uzun vadede misliyle aşan bir maliyet yaratır. Dolayısıyla, güvenli ve saygın bir çalışma ortamı tesis etmek, temel vicdani bir sorumluluk olmanın yanı sıra, kurumsal itibar ve operasyonel verimlilik için de vazgeçilmezdir.
Pupa olarak zincir marketlerde çalışanların maruz kalabileceği genel ve psikososyal riskleri masaya yatırdık.
Büyük marketlerde çalışanların en sıklıkla maruz kaldığı riskler ağır kaldırma ve taşıma da dahil elle ve vücutla çalışma, forkliftle çalışma, raf sistemleri, yüksekte çalışma, ergonomi ve tekrarlayan hareketlere ilişkindir.
Çalışanlar zaman baskısı altında bu görevlerin yanı sıra kasada bulunma ve temizlik gibi birden çok sorumluluğu aynı anda yürütmek zorundadır. Bu durum, bir dizi İSG ihlalini beraberinde getirir:
-
Ağır yük kaldırma: Gelen ürünlerin depoya taşınması ve reyonlara dizilmesi sırasında çalışanlar, genellikle herhangi bir yardımcı ekipman olmadan, kimi zaman yasal limitlerin üzerinde olmak üzere ağırlık kaldırmak zorunda kalmaktadır. Bu durum, bel ve boyun fıtığı başta olmak üzere kas-iskelet sistemi hastalıkları için ciddi bir risk oluşturur.
-
Hızlı ve hataya açık çalışma baskısı: Çoklu görevleri kısıtlı bir zamanda yetiştirme zorunluluğu, çalışanları sürekli bir hız baskısı altında bırakır. Bu aceleci çalışma temposu, hem basit dikkatsizliklere (ürünlerin düşürülmesi, devrilmesi) hem de ciddi iş kazalarına (kesikler, ezilmeler) zemin hazırlar. Ayrıca, güvenlik prosedürlerinin atlanmasına neden olarak riskleri daha da artırır.
-
Ergonomik olmayan çalışma koşulları: Uzun saatler boyunca ayakta, sürekli aynı pozisyonda kasada durmak veya sürekli eğilip kalkarak reyon düzenlemek, vücut üzerinde ciddi bir baskı yaratır. Kasa tasarımlarının ergonomik olmaması ve dinlenme alanlarının yetersizliği bu sorunları daha da derinleştirir.
-
Çevresel riskler: Yetersiz havalandırma, kışın soğuk, yazın ise aşırı sıcak çalışma ortamları gibi çevresel faktörler de çalışan sağlığını doğrudan tehdit eden, ancak sıklıkla göz ardı edilen risklerdir.
-
Kimyasal riskler: Temizlik sırasında kişisel koruyucu ekipman olmadan kimyasallara maruziyet
-
Kayma takılma ve düşmeler: Hızlı sirkülasyon ve yetersiz personel nedeniyle depolar genellikle dağınık olduğu bilinmektedir. Ürün paletlerinin ve kolilerin geçiş yollarını kapatması, kayma, takılma ve düşme gibi iş kazalarına davetiye çıkarır.
Psikososyal Baskılar ve Yoğun Çalışma Temposu
Fiziksel zorlukların yanı sıra, çalışanlar üzerinde yoğun bir psikososyal baskı da mevcuttur. "Az personel çok iş" prensibiyle işleyen bu model, çalışanları tükenmişliğin eşiğine getirmektedir:
-
Mobbing ve Performans Baskısı: Belirlenen satış hedeflerine ulaşma, müşteri memnuniyetini sağlama ve anlık denetimler (gizli müşteri uygulamaları gibi) çalışanlar üzerinde sürekli bir baskı yaratır. Bölge sorumluları veya mağaza müdürleri tarafından uygulanan ve mobbinge varan davranışlar, çalışanların psikolojisini olumsuz etkilemektedir.
-
Yetersiz Mola ve Uzun Çalışma Saatleri: Yasal mola hakları genellikle kâğıt üzerinde kalır. Mağazada tek veya iki kişi bulunması nedeniyle çalışanlar, yemek molalarını bile kasa arkasında veya depoda hızlıca geçiştirmek zorunda kalır. Yoğun dönemlerde mesai saatlerinin aşılması ise sıradan bir durum haline gelmiştir.
-
Yalnız Çalışmanın Getirdiği Güvensizlik: Özellikle kapanış saatlerinde tek başına kalan çalışanlar, hırsızlık ve taciz gibi güvenlik risklerine karşı savunmasız kalmaktadır. İlave olarak tehlikeli görevlerin ifası esnasında olası bir yaralanma, yalnız çalışanın kimseden yardım isteyememesi, yalnız çalışma risklerine bir diğer örnektir.
Sistemsel Sorunlar: Eğitimsizlik, Denetimsizlik ve İş Güvenliği Kültür Eksikliği
Yaşanan tüm bu sorunların temelinde, İSG kültürünün bir maliyet unsuru olarak görülmesi yatmaktadır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverene çalışanlarını koruma yükümlülüğü getirse de uygulamada ciddi eksiklikler vardır:
-
İş güvenliği kültürünün bulunmayışı: İş güvenliği kültürünü lider şekillendirir. Maliyet odaklı yaklaşımı olan, çalışanından kopuk bir lider, sahaya inmediği için çalışanı tanımaz ve gerçek ihtiyaçlarını bilemez. İş güvenliği kültürü oluşmamış veya zayıf bir işletmede, çalışanlar verimsizdir ve sağlık ve güvenlik risklerine son derece açıktır.
-
Yetersiz İSG eğitimi: İşe yeni başlayan personele verilen İSG eğitimleri genellikle bir formaliteden ibarettir. Ağır yük nasıl kaldırılır, acil durumlarda ne yapılır gibi hayati bilgiler uygulamalı olarak öğretilmez. Yeni başlayan personel, çoğunlukla bir oryantasyon sürecinden geçmeden işin içine atılır.
-
Sendikal örgütlenmenin veya iletişimin zayıflığı: Bu sektörde sendikal örgütlenme oldukça zayıftır veya çalışanlar yöneticilere rahatlıkla ulaşamaz, isteklerini ve görüşlerini dile getiremez. Çalışanlar, haklarını aradıklarında işlerini kaybetme korkusuyla sessiz kalmayı tercih etmektedir, bu da işverenleri farkında olmasalar da uzun vadede olumsuz etkilemektedir.
-
Etkin Olmayan Denetimler: Kamu denetimlerinin yetersizliği, işverenlerin İSG önlemlerini göz ardı etmesine olanak tanımaktadır. Şikâyete dayalı denetimler ise mevcut sorunları kökten çözmekte yetersiz kalmaktadır.
Ortak Sorumluluk
İndirim marketlerinden aktarılan olumsuz çalışan deneyimleri sadece bir sektörün iç sorunu değil, toplumsal bir vicdan ve sorumluluk meselesi olarak okunmalı. Tüketiciler için sunulan "ucuzluk", bedelini çalışanların fiziksel ve ruhsal sağlığıyla ödediği, sürdürülebilirliği olmayan bir denklemin sonucu.
Sorunun çözümü, yalnızca denetimlerin artırılması veya caydırıcı cezalarda aranmamalı. Asıl değişim, kâr maksimizasyonunu tek hedef olarak gören iş modellerinin, insan onurunu ve güvenliğini merkeze alan bir "güvenlik kültürü" anlayışıyla yaşanacaktır. Güvenlik kültürü, işyerinin sürdürülebilirliğinin teminatıdır.
Bu dönüşüm; yönetimin İSG'yi bir maliyet kalemi olarak değil, kurumsal itibar ve verimlilik için bir yatırım olarak görmesini, çalışanların karar süreçlerine aktif katılımını ve çalışanların haklarını özgürce aradıklarında dışlanmamaları ve cezalandırılmamalarını, sıkıntılarını rahatça dile getirebilmelerini gerektirir.